Medeniyetler Başkenti İstanbul…
İstanbul, büyüsüyle her adımda kendini keşfettiren bir şehir. Her köşesinde geçmişin izlerini barındıran, zamanın ve mekânın ötesine geçen bir atmosferi vardır. Boğaz’ın serin rüzgarı, eski sokaklarında yankı bulan tarihi sesler ve geceyi aydınlatan ışıklar, İstanbul’u adeta bir masal diyarına dönüştürür. Burada her an, bir başka dünyaya açılan kapıyı aralamak gibidir.
İstanbul, nice kadim devlete başkentlik yapmış, birçok devlet adamının ‘dünyanın başkenti’ olarak nitelendirdiği bir medeniyetler beşiğidir
Bu eşsiz şehir, ağlayanlarını bile bahtiyar sayan nice yazara, tepelerinden onu seyredip ruhunu dinleyen nice şaire ilham kaynağı olmuştur. İstanbul’un büyüsüne kapılanlar saymakla bitmez
Şehrin kurucusu tarafından söylendiği rivayet edilen ‘körler diyarı’ ifadesinin işaret ettiği yerin karşı kıyıdaki surlar içinde bulunan ilk otantik şehirden bugün Asya ve Avrupa’yı birbirine bağlayan devasa bir metropole dönüşmüştür.”
Tarih boyunca birçok devletin iştahını kabartmış ve çoğu bu şehri ele geçirmek, ona sahip olmak istemiştir.
Antik Yunan Devletlerinden Roma İmparatorluğuna, Bizans İmparatorluğundan Latin İmparatorluğuna ve Osmanlı İmparatorluğundan Türkiye Cumhuriyeti’ne bir çok devlet ve imparatorluğa siyasal ya da ekonomik başkentlik yapmıştır.
Nice devletin hüküm sürdüğü bu kadim şehir, zaman içinde farklı isimlerle de anılmıştır.Kimi zaman Byzantion kimi zaman Nova Roma olmuş. Bazı zamanlar İstinbolin, bazı zamanlar ise Konstantiniyye olmuştur. Zamanımıza yaklaştıkça Darülhilafe , Dersaadet ve Asitane isimlerini almıştır.
Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra ise İstanbul olarak kalmıştır.
Günümüzde sınırları Çorlu’dan Gebze’ye kadar uzanan İstanbul’un geçmişteki sınırları ise tarihi yarımada olarak adlandırdığımız surlar içindeydi.
Bizans sarayının, Topkapı Sarayı’nın, Sultanahmet, Süleymaniye, Fatih camilerinin içinde bulunduğu bölgedir gerçek İstanbul.
Bu topraklarda hüküm süren her medeniyetin inanç ve kültür izlerini hem yer altında hem de görkemli yapılarda görmek mümkündür.
Her türlü mimari yapıyı, inanç merkezlerini ve farklı yaşam tarzı ile şehrin insanlarını görebiliriz.
Yedi tepe üzerine kurulu bu muhteşem şehir, her bir tepesinde adeta birer nişane gibi yükselen anıtsal yapılarıyla ve her köşesinde hissedilen tarihi atmosferiyle yaşanmayı hak ediyor.
Bu şehri yaşamak, günümüz tüketim toplumunun geçim telaşıyla koşturan bir ferdi gibi değil; sakinleşerek şehrin ritmine ayak uydurmak, onu duymaya ve hissetmeye çalışmaktır. Gerçek bir İstanbullu gibi yaşamak…
Dünyanın merkezi kabul edilen Million taşından, Dikilitaşlara, Çemberlitaş’tan Yerebatan Sarayı’na, Galata Kulesinden Kız Kulesi’ne, Yahya Efendi Türbesi’nden Aziz Mahmut Hüdayi Türbesi’ne, Dolmabahçe Sarayı’ndan Beylerbeyi Sarayı’na, Haliçten Boğaza, Topkapı Sarayı’ndan Ayasofya’ya, Gülhane Parkı’ndan Emirgan Korusu’na uzanan bu sayısız tarihi ve doğal güzelliği saymakla bitmez. Bu zenginliği görmek, gezmek ve ruhunuza sindirmek gerekir.
Ana vatanı İstanbul olan laleyi ve asıl yurdu olmasa da Boğaz’ı süsleyen, dünyanın en güzel erguvan ağaçlarının çiçeklerini görmeli, kokularını içinize çekmelisiniz.
Kendinize bir iyilik yapın bu aziz şehri gezmek ve tanımak için vakit ayırın. Bu sadece bir gezi değil, aynı zamanda tarihin, kültürün ve eşsiz güzelliklerin arasında unutulmaz bir yolculuktur. İstanbul’un her köşesinde sizi bekleyen bir sürpriz var. Bırakın bu efsanevi şehir ruhunuza dokunsun, anılarınıza yeni sayfalar eklesin. İstanbul’u keşfetmek, kendinizi keşfetmektir.
Medeniyetler Başkenti İstanbul