Turgut Özal (Doğum 13 Ekim 1927, Malatya – Ölüm 17 Nisan 1993, Ankara), Türkiye Cumhuriyeti’nin 45. ve 46. dönem hükümetlerinde başbakanlık yapmış, ardından 8. cumhurbaşkanı seçilmiş ve görevi başında hayatını kaybetmiş olan siyasetçi ve devlet adamıdır.
Benim memurum işini bilir.
Devlet millet içindir, millet devlet için değildir!
Hadi bir kaset koy da neşelenelim Semra Hanım.
Cumhurbaşkanı oldum diye namazımı terkedeceğim.
İnsanlar kavga seyretmeyi sever, kavga edenleri sevmez.
Devlet halka sorarak değil, halka hesap vererek yönetilir.
İslâm dini fakirliği değil, zenginliği öne çıkartır, Allah zengini sever.
Enflasyonist baskıyı kaldırmanın yolu, devlet gelirlerini arttırmaktan geçer.
Ben açık olarak iki şeyin yanındayım. Biri açık bir toplum, ikincisi serbest bir ekonomi.
Ekonominin tabii kanunları vardır. Bu kanunların dışına çıkarak nehri tersine akıtmayalım.
Allah’ın verdiği ömrü O’nun izninden başka alacak yoktur! Biz de O’na teslim olmuşuzdur.
Cumhurbaşkanının bugünkü haliyle yetkilerine bir ilave ve çıkarma yapılmadan halk tarafından seçilmesini tercih ederim.
Devlet de, kalkınma da, iktisadi gelişme de tek bir amaç taşır: İnsanın, insanca, özgürce, refah ve mutluluk içinde yaşaması.
Birinci sınıf büyük devlet olabilmenin şartlarından birincisi iyi bir coğrafi konumda bulunmak, ikinci yeterli büyüklükte, nitelikte nüfustur.
Biz çocukları severiz. Biz gençleri severiz. Biz insanı severiz. İnsandan daha mübarek, ne bir mahlûk, ne bir kurum, ne de bir doktrin vardır.
Devlet, mabut veya baba değildir. Devlet bir istihdam kapısı da değildir. Aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır.
Hakikatleri olduğu gibi konuşalım. Bundan hiç korkumuz yok. Münakaşadan da korkumuz yok. Ama hadiseleri, hakikatleri saptırmamaya dikkat edelim. Yoksa bazı tabuları olduğu gibi önümüze koyarak, “Bu tabudur, münakaşa etmeyelim” diyemeyiz
Bir şeyler bulabilen, bir şeyler keşfedilebilen, bir şeyler icat edebilen ve birtakım yenilikler getiren ülkelerin hepsinde, belki bir iki tane, belki iki üç tane bu ülke, en önemli hususiyetin serbest bir düşünce ve düşünceyi ifade hürriyetinin olduğunu gördüm
Ben öbür dünyaya inanır ve bu dünyanın bir geçiş yeri olduğunu düşünürüm. Öbür dünyada bugün yaptıklarının hesabı sorulur. İlim sahibinden ilmini, para sahibinden paranı doğru yolda kullandın mı diye sual edilir. Bize de sana hizmet imkânı verdik, bu imkânı iyi değerlendirdin mi diye sorulur.
Gençlerimizi düşman oyunlarına gelmeyecek kadar bilgili, sokakta hiçbir meselenin çözülemeyeceğini anlayacak kadar seviyeli, vatanın birlik ve bütünlüğünün önemini kavrayacak kadar kültürlü, örf ve adetlerimize saygılı ,hepsinden önemlisi faydalıyı zararlıdan ayırdedecek kadar ölçülü, herkese karşı sevgi ve şefkat besleyen medeni insan olarak yetiştirmeliyiz.
Canım pahasına da olsa yeminime sadık kalacağım. Tarafsız kalacağıma dair yemin ettim ama ben taraf tutacağım. Neyin tarafını tutacağım? Atatürk ilke ve inkılâplarının tarafını tutmaya devam edeceğim. Anayasal kuruluşlarımıza destek olmaya devam edeceğim. Türkiye’mizin yakın vadede Avrupa Topluluğu’nun en seçkin üyelerinden biri olmasının tarafını tutacağım. Cumhurbaşkanlığı makamını, her türlü iç siyaset sorunlarının üstünde tutacağım ama halkımın içinde, mütevazı bir vatandaş olarak, halkımla birlikte yaşayarak… Ve nihayet sözlerimi şu idrak içerisinde bitirmek istiyorum: Bu sımsıcak milletin, bu güçlü ülkenin ve bu büyük Cumhuriyetin Cumhurbaşkanı olmak, benim için şereflerin en büyüğüdür. Ne mutlu Türküm diyene!